Hacı Bektaş Veli Öğretisinin Kaynağı Maturidilik

hacı bektaşi veli öğretisinin kaynağı maturidilik

Hacı Bektaş Veli Öğretisinde İtikadi Unsurların Menşei

Sıddık KORKMAZ

Giriş

Hacı Bektaş Velî öğretisindeki itikadi unsurların İslam inancından kaynaklandığı herhangi bir tartışmaya gerek duyulmayacak derecede açık ve netir. Bu unsurlar; İslam dininin temelini oluşturan tevhide dayalı Allah inancı, Kur’an-ı Kerim’i insanlığa tebliğ etmekle görevli olan Hz. Muhammed’in peygamberliğine dayalı Nübüvvet ve bütün insanların öldükten sonra yeniden dirilecekleri, iyilerin iyilikleri ile ödüllendirileceği, kötülerin de kötülükleri ile cezalandırılacakları ilahî mahkeme anlamına gelen ahiret inancı olarak özetlenebilir. Çalışmamızda gelenek hâline gelmiş ve âmentü esasları arasında sayılan Kur’an, melekler ve kader konusu temel inanç esasları arasına alınmamıştır.

Hz. Peygamber’in peygamberliğinin gerekçesi olan Kur’an ve Kur’an’ın haber verdiği melekler inancı bir arada kabul edilebilir. Kader konusu ise aynı şekilde Kur’an’da yer almakla birlikte, yaygın şekliyle cebir ya da iradesizlik olarak değil, Allah’ın koymuş olduğu doğa kanunları (Sünnetullah) şeklinde yorumlanmalıdır. Eserlerinde yer alan inanç unsurlarına göz atıldığında Hacı Bektaş’ın Kur’an’a iyi derecede vâkıf olduğu, inanç esaslarını yorumlarken Kur’an’dan hareket etiği ve bu çerçevede açıklamalar getirmeye çalıştığı görülür.

Hacı Bektaş Velî öğretisi, temelini kadim Türk kültüründen alan ve Şeyh Ahmet Yesevi geleneğinin süreği durumundadır. Türklerin Anadolu’yu yurt edinmeleri sürecinde bu geleneğin büyük rolü vardır. Dönemin önemli isimlerinden olan Mevlana, İbn Arabi ve Sadreddin Konevi gibi isimler Arapçanın yanında Farsça gibi dillerle konuşup yazarken Hacı Bektaş, çoğunlukla Türkçeyi tercih etmiştir. Yayınlanan eserlerinin çoğunluğu bu hakikate işaret etmektedir. Onun öğretisi niteliği açısından sevgi, dostluk ve barış gibi ilkeler üzerine kuruludur. Bu öğreti içinde savaş ve kavganın yeri yoktur.

Hacı Bektaş’ın Horasan’dan geldiğinde siyasi başkent olan Konya yerine, kültürel başkent sayılabilecek, Sulucakarahöyük civarında bulunan Kapadokya bölgesine yerleşmesi, Hristiyan entelektüellerle daha yakın ilişki içinde bulunma arzusunu düşündürmektedir.

Şüphesiz bu isteğin arkasında yatan temel unsur hem bölge halkına hem de Hristiyanlığın önde gelen din aydınlarına Türk kültürü ve İslam dinini tanıtmak gayreti olarak algılanmalıdır. Türklerin Malazgirt Savaşı’ndan başka, bölge halkıyla yaptıkları başka bir savaş yoktur. Buna rağmen Anadolu’nun kısa sürede Türkleşerek İslamlaşmasında, başta Hacı Bektaş olmak üzere benzeri kanaat önderlerinin katkıları büyüktür. Onu temsil eden resimlerde yer alan bir kucağında ceylan, diğerinde de aslanın yer alması aslında zıtlıkları bir arada bulundurabilmesinin işaretidir. Yaşadığı bölgede asırlar boyunca din kaynaklı bir Hristiyan ve Müslüman savaşının yaşanmamış olması bunun en büyük kanıtlarından birisidir. Aynı şekilde Sünni mezhebe mensup kesimlerin içinde asırlarca AleviBektaşiler de sorunsuz biçimde yaşamışlardır. Bunun temelinde İslam dininin farklı inançlara tanıdığı özgürlük ve müsamaha anlayışı ile birlikte Bektaşiliğin benimsediği dinî yorum bulunmaktadır.

Hacı Bektaş Velî öğretisi Tanrı, insan ve tabiat sevgisi ile birlikte bilgiye değer verme ve farklı anlayışlara tahammül gösterme gibi çoğulculuğu destekleyen unsurlardan beslenmektedir. Bu unsurların temelinde elbete ki İslamın engin hoşgörüsüyle bezenmiş bir din anlayışı ve bu anlayışın da özünü oluşturan itikadi esaslar bulunmaktadır.

1-İtikadi Unsurların Temel Kaynakları

Hacı Bektaş Velî öğretisindeki itikadi unsurların genel menşeini İslam inancı oluşturmaktadır. Çağdaşı olan diğer İslam âlimleri gibi bu öğretinin sahibi olan Hacı Bektaş da başta Kur’an olmak üzere temel kaynaklardan beslenmektedir. Bu hakikat, her ne kadar tartışmalı olsa da ona izafe edilen eserlerden bu durumu rahatça görmek mümkündür. Bu eserlerden birisi, Kur’an’ın açılış suresi olan Fatiha’nın tefsiri1, diğeri de Besmele’nin şerhidir.2 Makâlât’ta anlatılan dört kapı kırk makam anlayışı ise3 doğrudan doğruya Kur’an’ın anlatığı Müslümanlık ile Hz. Peygamber’in yaşadığı İslamın/Müslümanın formüle edilmiş hâlidir.

Hacı Bektaş’a izafe edilen eserlerin ona ait olup olmadığı tartışılmaktadır. Bu tartışmaların odağını, genellikle yayınlanan eserlerin istinsah tarihlerinin geç oluşu ya da içeriğinin İslam inancına ters, yani sapkın (heteredoks) unsurlara yer vermemesi oluşturmaktadır.4 Bu eserlerin geç tarihli ya da az oluşu üzerinde durulacak olursa, tarihinde Haçlı, Moğol ve Selçukluların son dönemlerinde yaşanan beyliklerin mücadelesi gibi savaşlara tanıklık etmiş bir bölgenin miras olarak zengin kütüphaneler bırakmasının oldukça zor olduğunu vurgulamak gerekir.

Hâliyle elde kalan eserler ya geç döneme ait ya da sınırlı sayıda olacaktır.

Eserlerde İslam inancına aykırı unsurların bulunmaması meselesi ise neredeyse üzerinde durmayı dahi hak etmeyen bir niteliktedir. Çünkü Hacı Bektaş da çağdaşı olan öteki âlimler gibi İslam’ın temel kaynaklarından yararlanmaktadır. Ancak müntesipleri onun öğretisini farklı yorumlayabilmişlerdir. Bu gün Ebû Hanîfe ya da İmam Maturidî’nin tasvir etiği Sünniliğe benzemeyen Sünnilerin bulunduğu gibi, Hacı Bektaş’ın esaslarını koyduğu Bektaşiliğe benzemeyen Bektaşilerin de bulunması son derece normaldir. Öte yandan onun sapkın olduğunu iddia eden araştırmacıların ellerinde bu iddialarını destekleyen malzeme var ise bunları bir an önce neşretmeleri gerekmektedir. Aynı şekilde Hacı Bektaş’ın hayatını anlatan menakıp ve vilâyetname türünden eserlerde yer alan keramet ve olağanüstü hâlleri mecazi ifadeler olarak kabul etmek gerekmektedir. Bu ifadelerin tarihi hakikatler ışığında yorumlanarak anlaşılması en sağlıklı yoldur. Bölgede yaygın olan akıl dışılığı, ya da imanı aklın önüne koyan Hristiyan kültürünü bu eserlerin böylesi bir muhtevaya sahip olmasının gerekçesi olarak tanımlamak mümkündür. Zira bu eserler bir yönü ile bu kesimlere hitap etmektedir.

Alevilik ve Bektaşiliğin özellikle yazılı kaynakları esas alındığında öteki İslami akımlar gibi diğer mezheplerin birçoğundan etkilenmiş olduğu görülür. Bunlar arasında Maturidîlik, Kerrâmîlik, Hanefilik, Zeydîlik, Mu’tezile, İsmâilîlik, Bâtınilik, İmâmîlik ve Caferîliği görebiliriz.5 Hacı Bektaş Velî öğretisinin itikadi temelinde ise özellikle Kerrâmîlikle birlikte Maturidîliğin bulunduğunu söylemek gerekmektedir. Tarihte ve günümüzde Bektaşilerin dinî pratikler konusunda rahat bir kesim olduğu bilinmektedir. Bu tutum Haricîler veya Ehl-i Hadis tarafından benimsenecek bir anlayış değildir. Oysa gerek sufî niteliğe sahip olan Kerrâmîlik ve gerekse imanamel ayrımını ısrarla benimseyen Maturidî ve Maturidîlik, genel İslam anlayışı açısından her ne kadar tasvip edilmese de, böyle bir kültürün geliştirilmesine zemin hazırlayabilir.

Dinin kaynakları arasında aklın da bulunduğu ve imana akılla ulaşılabileceğini ileri süren Maturidî anlayışının bir benzerini Hacı Bektaş’ta da görmek mümkündür.

İman konusunda şu ifadeler ona aitir:

“(…) Arifler katında iman akıl üzeredir. Fakat imanın herkesçe bilineni;
kalp ile tasdik, dil ile ikrar olduğudur. Kim ki Çalap Tanrı’ya olan inancını
kalp ile tasdik etmez ise mutlak kâfir olur. (…) veyahut dili ile ikrar edip
de kalbiyle tasdik etmezse ona da münafık denir. (…) amma ibadet ve
taata gelince: amel imandan ayrıdır. Ve iman taatır. (imanın kendisi bir
taatır.) Değme taata iman ermez; küfür de günahtır, amma değme günah
küfe ermez.”6

Hacı Bektaş’ın çizdiği Allah’ın sıfatları konusundaki tasvirde rahmet ve bağışlayıcı özelliklerinin öne çıkması buna karşı azap ve kahredici niteliklerine vurgunun az olması bunun delillerindendir. Günahkâr kullarının affedileceği, bundan dolayı Şeytan’ın hırsından çatlayacağı şeklindeki anlatılar; Maturidî’nin iman-amel ayrımı konusunda, ameli eksik olan kimselerin, mümin olarak kabul edilmesi gerektiği anlayışının izdüşümünden başka bir şey değildir. Hacı Bektaş öğretisi ile Maturidîlik arasındaki iman anlayışından başka önemli benzerliklerden birisi de tevhit inancı meselesidir. İslam Dini’ni diğer kitabi dinlerden ayıran en belirgin özellik inanç konularının ilki olan tevhit yani Allah’ın birliğine yapılan vurgudur. Bundan dolayı Maturidî’nin en önemli eseri Kitâbu’tTevhîd’dir. Bu eserde Allah’ın varlığı, birliği ve sıfatları konusu en belirgin ve ayrıntılı şekliyle ele alınır.7 Hacı Bektaş’ın eserlerinde ise Allah’ın varlığı, birliği ve sıfatları aynı hassasiyetle işlenir. Bununla birlikte nübüvvet ve meâd konuları da son derece nettir.

Maturidîlik ve Hacı Bektaş ilişkisinin anlaşılmaması ya da bu konu üzerinde çalışan araştırmacıların, meselenin bu yönüne dikkat etmemelerinin altında yatan temel sebep kanaatimizce her iki ismin durdukları yerde görülmemesidir.

Başka bir ifade ile Maturidî’ye sadece bir fakih gözüyle bakılması, Hacı Bektaş’a da heteredoks bir kültür fenomeni muamelesi yapılmasıdır. Her ne kadar Ehl-i Sünnet mezhebinin önemli kurucularından birisi olsa da Maturidî aslında İslam dininin inanç ilkelerini öteki din ve sapık gördüğü mezheplere karşı sistemleştirmiş önemli bir âlimdir. Üzerinde durduğu konular öncelikle imanla ilgili hususlardır. Hacı Bektaş ise bu inanç konularında herhangi bir problemi olmayan, bunun ötesinde söz konusu inanç ilkelerinin imana dönüşmesi ve pratiğe yansıması mücadelesini veren bilge derviş görüntüsündedir. Başka bir ifade ile Maturidî, tarihî gelenek içinde Hacı Bektaş’a neye nasıl inanılacağını anlatmakta, Hacı Bektaş ise çevresindeki müminlere bu inancın nasıl yaşanacağını öğretmektedir. Üstelik Bektaşiliğin doğduğu ve yayıldığı coğrafyaya olan İç Anadolu’ya bakıldığında Hacı Bektaş’ın oldukça başarılı olduğu da görülmektedir. Maturidî ile birlikte Hacı Bektaş’ın yakından incelenmesi aralarındaki ilişkiyi daha net olarak ortaya koymaktadır. Bu iki şahsiyetin inançla ilgili hususlarda temel referans kaynaklarının Kur’an ve Hz. Peygamber olduğu görülmektedir.

Makaleyi Okumak İçin Tıklayınız.

İlgili Yazılar